BO PODCAST – TANITIM
Beden OLumlama Hareketi Podcast içerikleri için tanıtım metni içerir.
Beden OLumlama Hareketi Podcast içerikleri için tanıtım metni içerir.
Selam. Ben Buket. Umarım bunu okuyan herkes iyidir. Aklıma seneler önce, babamın razı gelmediği bir konuyla ilgili ona, ‘’ben elimi …
Merhaba ben Ceren. Öncelikle belirtmek isterim ki bu yazıyı paylaşmanın benim için ne kadar zor olduğunu tahmin bile edemezsiniz. Beni …
Geçtiğimiz yıl ilk sezonu yayınlanan ve büyük ilgi gören Sex Education, ikinci sezonu ile 17 Ocak’ta izleyici ile buluştu. Dizi …
Selamlar, sevgiler dostlarım. Bugün, son zamanlarda özellikle artış gösteren ya da sosyal ve alternatif medya kanalları aracılığıyla görünürlük kazanan mental …
Her türlü televizyon manyaklığına karşı zaafım var, pek sevgili okur. Gelinli kaynanalı, bol dedikodulu, bol eleştirili ne kadar acayiplik varsa …
Merhaba çok sevgili http://www.bedenolumlamahareketi.com okurları! Bugün bedenimizi olumlamak üzerine değil, “yaşamak” üzerine konuşmak istiyorum müsaadenizle. Aslında ta İsa’dan öncesinden başlayıp, …
Renklerin cinsiyeti yoktur! Ve kıyafetlerin ve mesleklerin ve oyuncakların…
İnsanlar fiziksel görünüşleri ile başkaları üzerinde mutlaka bir etki bırakırlar. Bunun en temel sebeplerinden biri bireyleri ilk olarak fiziksel görünüşleri …
“Saat onikidir söndü lambalar. Uyu da turnalar girsin rüyana. Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar.”* Yazmasam ölecektim. Ölmemek icin yaziyorum. 4 ay oldu gecen Cuma. Biyolojik babaannem, öz annem, yaklasik 25 yillik ömrümün yoldasi, ebeveynim, ev arkadasim, en iyi dostum, ailem, yeryüzünde aidiyet duydugum tek insanin bedeni yanimdan gideli. Sözde basit bir ameliyatin ardindan dayanmadi kalbi. Daglar gibiydi. Kollari, onu yikarken bile cok güclüydü. Aslinda pek uzun boylu olmasa da dimdik ve kocamandi. Dünyanin en neseli, hareketli, güzel, zeki ve becerikli insaniydi. Öldügünü, yikarken kollari iki yana dogru düsünce idrak etti beynim. Ucagin bagaj kısmında bizle Izmir’e ucarken ne kadar üsüdügünü ve sogugu hic sevmedigini düsünerek agladim. Cocukken ben okullar acildigi icin Almanya’ya dönmek zorunda kaldigimda onun biraz daha Türkiye’de kalmasina icerler, ucaga binmeden aglamaya baslar ve yol boyunca aglardim. Bogazim günler öncesinden dügümlenirdi. O gelene kadar dogru düzgün yemek yemez, halalarima huysuzluk ederdim. Günler cabuk gecsin diye tek tek sayardim. Dünyanin en kötü üvey annesi ve en büyük hayal kirikligi olan babasindan kurtarmisti beni. Simdilerde biyolojik annemle asgari arkadaslik iliskisinde uzlasmamiza ragmen,degismez gercek su ki, terk edilmis bir bebegi sahiplenmisti babannem. Benim icin bir azizeydi. Bir insan ne kadar cok sevebilirse bir insani iste o kadar cok sevmisti beni. Hic tereddüt etmeden dedemle dördüncü cocuklari gibi kosulsuz, beklentisiz ve karsiliksiz sevmislerdi beni. Mutluydum. Dünyanin en mutlu insaniydim 4 ay öncesine kadar. Dedemin aniden aramizdan ayrilisi cok agir gelmisti ama babannem icin yasamistim, tutunmustum, toparlanmistim. Simdi bu yaziyi yazarken birlikte yasadigimiz evde kedimle tek basima, her gece yeni güne uyanmak icin kendimi motive ederek uyuyorum göz yaslari icinde. Haftalar öncesinde hissetmis ve aglamya baslamistim gidecegini bildigim icin. Biliyordum. Anliyordum ve agzim yara dökmüstü. Bogazim haftalar öncesinden baslamisti dügümlenmeye. 4 ay önceki Cuma eve gelip yataga girdigimde ben bu acidan ölmezsem hic ölmem dedim kendi kendime. Bütün bedeni kavrayan ve okyanusta bogarcasina derinliklere ceken koskocaman bir aci ele gecirdi beni. Agladim. Agliyorum. Her gün kahkahalar icinde sohbet ettigimiz, birbirimizden baska kimseye ihtiyac duymadigimiz, güclü bir yasamimiz vardi. Onu bunu cok özlüyorum. Bir cocugun biyolojik ebeveynleri tarafindan itilmesi toplum tarafindan trajedi olarak görülür. Toplum cocuga acimak ister. Ona acirken kendi dertlerini unutur. Hosuna gider vahvahlanmak. Konusacak bir trajedi vardir. O cocugu her gördüklerinde veya her özel günde bu konu gündeme gelir. Anne babasi tarafindan terk edilen cocuk toplum icin hayata yenik baslar. Merhamet duygusu uyandirir. Oysa kimse kafasindaki aile kalibini sorgulamaz. Kimse o cocugun bambaska insanlarla bambaska bir yasam kurup romani mutlu sonla bitirecegine ihtimal vermez. Eksiklere vahvahlanmak yerine eksik degil farkli diyemez. Cünkü hayatta en cok biyolojik ebeveynlerin cocuklarini sevebilecegi sanilir. Bu yalnizca cok büyük bir yanilgi degil, ayni zamanda cok büyük bir haksizliktir da. Evet dogru, su an babannemin vefat etmis olmasi benim nefesimi hala kesiyor. Evet, hala cok sik ölmeyi düsünüyor, kedim icin sabahlari uyaniyor ve babannemin beni güclü görmek istedigini düsünerek yeniden hayata tutunuyorum. Bu kayip bana gercek dostlarimin ayiklandigi, hayatimdaki insanin acima sifa olma konusunda sinifta kaldigi, bir bakima tek basima oldugum ve biyolojik ebeveynlerim kendi kurduklari yeni ailelerde mutluyken su an bir yandan yazi yazip diger yandan burnumu silerek kendime acidigim gercegini degistirmiyor. Ama 25 yasinda cok sevdigi ve ebeveynlik iliskisi kurdugu annesini kaybeden diger insanlardan bir farkim yok. Evet, kabul ediyorum iliskimiz babaannemle biraz da beni dünyaya getrimedigiicin bu kadar özeldi. Cünkü mecbur olmadigi halde tercih etmisti annem olmayi. Sevmisti. Iste bu kelime daha da cok aglatiyor, sevgili okur.Su an bedenimi olumlayamiyorum. Cünkü bedenim umrumda bile degil. Basit kücük bir solucan gibiyim. Ya da tirtil. O da bazen icimde biraz olsun umut yeserdiginde. Ama beden nedir ki zaten? Toplum “hayali“ aileleri sevmez. Ne olursa olsun o senin annen , baban, hatta kocan der. Mesela bazi insanlarin dünyaya getirdigi her cocugu sevmedigine inanmak istemez. Ya da bazen bir hayvana en cok bagli hissedebilecegimizi anlamaz. Hiyerarsi kurar. Bunun disinda olana acimak ister. Oysa onlarin hayali aile dedigi, bazilarimiz icin evlat kabul edildigimiz biyolojik olmayan ebeveynler, cok saglam dostluklar, cis-hetero olmayan ebeveynler, sahiplenip evlat kabul ettigimiz hayvanlardir. Simdilik nefes alirken bile gögüs kafesim aciyor. Simdilik zorlaniyorum ve tutunmaya calisiyorum. Mücadele ediyorum bu yeni hayatin yeni yükümlülükleriyle. Her sey parca parca. Ama simdi zor geliyor. Kendimi teselli edemiyorum simdi. Belki her sey eskisinden de güzel olur. Belki bu yaziyi tekrar okudugumda hayatimdan iyi ve güzel bir is cikarmis olurum. Hedeflerim gerceklesmis olur belki. Insallah öyle olur. Post scriptum: yazarken agladigim ve ellerim titredigi icin hatalar olabilir. Türkce karakterleri ekleyecek tahammülüm de yoktu, affet sevgili okur. Hayrunnisa Akar *Sezai Karakoc, Mona Roza
Düştük müydü annemizin rahmine, sonrası bizden bağımsız. Bize annemizi ve babamızı seçme şansı tanımayan yazgı, bizi başka şeylerle de sınadı. …
Bedeni algılamaya yönelik normlar, beklentiler her kültürde ve kültürlerin kendi içinde farklılaşabilmektedir. Ancak başka bir açıdan bu her kültürde evrensel …
Herkese selamlar! Nasılsınız? Ben bu yazıyı yazarken günlerden 14 Şubat yani Sevgililer Günü. Kimi çiftler bu günü kırmızı kalpler, mumlar, …
Kadın… Bu konuda o kadar çok tevatür var ki aklınız durur. Bir kadın olarak benim bile hayretle inanamadığım bir çok …
İnsanlığın en eski, en özgün eseri “dil” dir. Dil yaşamımızdaki en sosyal varlıktır. Doğar, evrilir, büyür hatta ölür. Fazlasıyla kültürel …
Selamlar sevgili dostlarım. Bugün, sürekli üzerine düşündüğüm ve pek çoğumuzun da kafasını kurcaladığını bildiğim belli başlı konuları tartışmaya açmak istiyorum. …
Öğretme işi biraz karışıktır. Hele bizim toplumumuz gibi profesyonellik konusunda kafası allak bullak toplumlarda işler sarpa sarabilir, ki sardı. Kısa …
Aneroksiya nervoza, çok düşük beden ağırlığına neden olacak biçimde yiyecek tüketiminin sınırlandırılması ve sonuç olarak bireyin vücut kitle endeksine göre …
Hayrunnisa Akar’ın Atölye Ren kurucusu Gözde Karatekin ile gerçekleştirdiği röportajın 1. bölümü – 2. bölümü İlham kaynaklarınız neler? Moda ve …